Çıplak ve Gerçek: 19’uncu yüzyıla ait bir efsaneye göre, Gerçek ve Yalan bir gün karşılaşırlar. Yalan, Gerçek’e: “Bugün muhteşem bir gün!” der. Gerçek gökyüzüne bakıp iç çeker, çünkü gün gerçekten de çok güzeldir. Birlikte biraz zaman geçirirler. Derken bir kuyuya varırlar. Yalan, Gerçek’e: “Su çok güzel, haydi birlikte yıkanalım” der. Gerçek biraz şüphelidir; suyu kontrol eder ve gerçekten de çok güzel olduğunu fark eder. Bunun üzerine ikisi de kıyafetlerini çıkartıp yıkanmaya başlarlar. Aniden, Yalan sudan çıkar, Gerçek’in kıyafetlerini giyer ve hızla kaçar. Gerçek, kuyudan çıkar; elbiselerini bulamayınca bir hayli öfkelenir. Yalan’ı bulmak ve elbiselerini almak için her yere koşar. Bu sırada Gerçek’i çıplak biçimde oradan oraya koşarken gören Dünya, bakışlarını küçümseme ve öfke ile geri çevirir ve onu görmek istemez. Zavallı Gerçek, çaresizlik içinde kuyuya geri döner. Artık sonsuza dek saklanacak ve ortadan kaybolacaktır çünkü çıplaklığından çok utanmaktadır. Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, Gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.

Yapmadığımız için anlamıyor, anlayamadığımız için yapmıyoruz.

En büyük insani dertlerimizin başında kendimizi anlamak geliyor. Binlerce yıldır aslında en temel uğraşımız bu.

Farklı olduğumuzun farkındayız ama neden böyle olduğumuzu anlayabildiğimizi söylemek, en azından bu satırların yazıldığı 21. yüzyıl başlarında pek mümkün değil.

İnsanın en çok zorlandığı konu belki de gerçekliğe dair dürüst bir duruş sergilemek olsa gerek.

Eğer bedenimiz bu kadar zayıf ve çaresiz olmasaydı, insanoğlu ve şimdi soyları tükenmiş olan yakın akrabaları, hayatta kalmak için zihinlerini bu kadar zorlamak zorunda kalmayacaklardı.

İnsan diğer canlılardan farklı olarak hem psikolojik stres hem de kendi yarattığı medeniyet ve yaşam tarzı içinde doğasında bulunmayan birçok stres faktörünü bilip bilmeden yaşamına dahil etmekten vazgeçmez.

Amacımız belli; vücudumuzda biriken fazla enerjiyi bir şekilde fiziksel hareketle dengelemenin peşindeyiz. Ama acaba bedenimize sadece böyle bir “girdi-çıktı muhasebesi” bağlamında bakmak; sırf daha uzun yaşama hesabıyla, sınırlı ömrümüzün ciddi bir kısmını “bizi hiçbir yere götürmeyen” koşu bantları yahut pistler üzerinde terlemek için harcamak ne kadar “sağlıklı”?

Şehirde yaşayan insanlar için vücut, adeta “kafayı bir yerden bir yere taşımak için bir araç” gibi algılanır oldu.

Sağlık, sadece hasta olmama hali değildir. Sağlık sürekli fit, ince, neşeli ve hareketli olmak demek değildir. Sağlık, güzel ve genç görünmek de değildir. Sağlık, bütüncül bir barış halidir.

İnsanın Fabrika Ayarları I.Kitap Beden / Sinan Canan / Tutikitap